Psikodiyet Yediklerimiz Psikolojimizi Nasıl Etkiliyor?

Stok Kodu:
FA-9789944986946
Boyut:
14,00 / 20,00 cm
Sayfa Sayısı:
159
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2009
Çeviren:
Elçin Ertaş
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
159,00TL
1 adet mevcut
FA-9789944986946
58010962
Psikodiyet
Psikodiyet Yediklerimiz Psikolojimizi Nasıl Etkiliyor?
159.00

Yiyeceklerin ruhumuz üzerindeki etkileri
Burçlara göre metabolizma
Tatlar ve psikolojik anlamları
Aklımızı karıştıran yiyecekler
Sağlıklı besinler “hazır“ da olabilir
Ruh için vitaminler
Ruhumuzun, bizi daha mutlu etmek için bazı yiyecekleri istememize yol açan ince işaretler gönderdiğini biliyor muydunuz?
Bu işaretleri dinlemeyi ve yorumlamayı öğrenirsek, neden bir yiyeceği “deliler gibi“ arzuladığımızı ve bir diğerinden nefret ettiğimizi kolaylıkla kavrayabiliriz.
Ruh halimizin, sağlığımız ve kilomuz üzerindeki etkileri neler?

Cevizin zekayı artırdığı, muzun mutlu kıldığı veya deniz mahsullerinin cinsel performansa iyi geldiği söylentilerinin arkasında doğruluk payı var mı?
Yemek sofrası duyguların ve ruh durumlarının üretildiği bir yerdir. Bu yüzden her öğünü büyük bir zevkle tüketmeli, ruhsal ve fiziksel olarak kendimizi formda hissetmeliyiz. Yemek ve sonrasında haz almak için, makro-mikro besleyicilerin, renklerin, tatların, sembollerin, mitlerin akıllı simyası bu kitapta...
Önsöz
Masada ruhumuzla bir karşılaşma...
“Onun doğası öylesine derin ki, hiç kimse, tüm sokaklarını baştanbaşa dolaşsa da asla Ruh'un sınırlarını keşfedemeyecek“ demiş, aradan geçen zamana rağmen psikoloji ve fizik alanında inanılmaz şekilde güncelliğini koruyan ve görüleri Taoist ve Hindu bilgeliğiyle tastamam örtüşen, dört elementin filozofu Herakles (Yunanistan, M.Ö. VI- V yy.).
Tin, Ruh'un eş anlamlısı değil. Ruh, her birimizdeki tanrısal kıvılcım; Tin ise, aklı da içine alan ve gecenin, mitlerin, sembollerin dünyasında kendini anlatan.
Akıl ise bir şekilde bir yan ürün. Bir olgu anlamadan da gayet güzel açıklanabilir diyordu filozof ve psikopatolog Karl Jaspers, uzun sözün kısası akıl ve Ruh arasındaki fark bu. Akıl kısmidir ve örneğin subatomik fizik dünyasında var olmayan doğruluklara ihtiyacı vardır. Bu düzeyde parçacıkların aklın (ya da akılcılığın) sınırlarının ötesinde davranışlarına rastlıyoruz. Ruh ise aksine meydana getirir, açıkça gösterir, baştan çıkarır, ima eder; kafa kesen, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, erkeği kadından, bedeni zihinden tamamıyla ayıran, aklın çılgın sınırsız gücü olan Batı'nın ikil dilini konuşmaz.
Ruh rüyalarda kendini gösterir, fantezilerde, sanatta, bilgelikte ve Doğu'nun paradokslarında, Anima Mundi'nin simyalı imgelerinde, sezilerde, cinsel içgüdülerde, bilinçaltında ve aşkta anlatır kendini.
Böyle diyor çağımızın açılışını yapan filozof F.W. Nietzsche Ruh'la ilgili: “Her kim bir parça da olsa akıldan kendini özgürleştirebilmişse, artık kendini ancak dünya üzerinde bir gezgin gibi hissedebilir, bir sona doğru ilerleyen bir yolcu gibi değil... Sabah ruhunun dengesinde sessizce ağaçların altında gezindiğinde, yaprakların tepelerinden ve derinliklerinden etraflarına sadece iyi ve açık şeyler düşecektir“.
Psikolojide Ruh'un burada bahsettiğimiz şekilde değerlendirilmesini C.G. Jung ve J. Hillman'a borçluyuz. Doğu felsefesi ve ruhsal öğretilerin dışında, bu iki yazarda, psikosomatik, klinik hipnoz ve farklı alternatif tıp ve doğal ilaçların özünü kavrayabilmek için gerekli temel bilgiyi buluyoruz.
Bilimsel olguları algılamak konusunda bile gerçekten o kadar da belirleyici olmadığı ve sosyal bilimlerde de en azından Ruh'un (ki aslında bedenin) sembolik diliyle yan yana gittiği düşünülecek olursa, akıl bir tanrı gibi yüceltilmemeli.
Bedenimiz bile yalnızca aklınkinden çok daha büyük bir ifade gücüne sahiptir. Sembolik bir yöntem olmadan açıklanması mümkün olmayan binlerce tepkisini düşünmek yeterli bunun için. Beden, Ruh'un sıkıştırmalarına cevap verir, onunla titrer, onunla yakın ilişki içindedir. Hastalanması mümkün olmayan Ruh, içindeki rahatsızlığı beden yoluyla ortaya koyar ve işte böylece ülserimiz, alerjilerimiz, anoreksiyamız, bulimiamız, sedef hastalığımız, astımımız, yüksek tansiyonumuz ve diğerleri kendini gösterir.
Yani kilomuza ve başarıyla bir diyet yapabilme ihtimalimize dahi karar veren aslında Ruh'umuz. Eğer belli bir ağırlık Ruh'un ihtiyaçlarına cevap veriyorsa, yel değirmenlerine karşı savaşmaktansa bir şekilde bunun bilincine varmak yararlı olacak. Gerçekten de çok büyük fedakârlıklar sonucunda belli bir ağırlığa varılıp daha sonra organizmanın verilen kiloları fazlasıyla geri alması oldukça sıklıkla karşılaşılan bir durum. Bugün psiko-fiziksel refah, ruh ve bedenin aynı gerçekliğin kutupları olduğunun daha fazla farkında olarak, özellikle psiko-sembolik anlamda ele alınmalı.
Batının aut-aut (ya şu ya bu)'sundansa, et-et (öyle ve böyle)'ye alışık doğu toplumları için kabul etmesi daha kolay olan bu “analojik“ düşünme biçimine giriş yapmak o kadar da çabuk olmayabilir.
(Tanıtım Bülteninden)

Yiyeceklerin ruhumuz üzerindeki etkileri
Burçlara göre metabolizma
Tatlar ve psikolojik anlamları
Aklımızı karıştıran yiyecekler
Sağlıklı besinler “hazır“ da olabilir
Ruh için vitaminler
Ruhumuzun, bizi daha mutlu etmek için bazı yiyecekleri istememize yol açan ince işaretler gönderdiğini biliyor muydunuz?
Bu işaretleri dinlemeyi ve yorumlamayı öğrenirsek, neden bir yiyeceği “deliler gibi“ arzuladığımızı ve bir diğerinden nefret ettiğimizi kolaylıkla kavrayabiliriz.
Ruh halimizin, sağlığımız ve kilomuz üzerindeki etkileri neler?

Cevizin zekayı artırdığı, muzun mutlu kıldığı veya deniz mahsullerinin cinsel performansa iyi geldiği söylentilerinin arkasında doğruluk payı var mı?
Yemek sofrası duyguların ve ruh durumlarının üretildiği bir yerdir. Bu yüzden her öğünü büyük bir zevkle tüketmeli, ruhsal ve fiziksel olarak kendimizi formda hissetmeliyiz. Yemek ve sonrasında haz almak için, makro-mikro besleyicilerin, renklerin, tatların, sembollerin, mitlerin akıllı simyası bu kitapta...
Önsöz
Masada ruhumuzla bir karşılaşma...
“Onun doğası öylesine derin ki, hiç kimse, tüm sokaklarını baştanbaşa dolaşsa da asla Ruh'un sınırlarını keşfedemeyecek“ demiş, aradan geçen zamana rağmen psikoloji ve fizik alanında inanılmaz şekilde güncelliğini koruyan ve görüleri Taoist ve Hindu bilgeliğiyle tastamam örtüşen, dört elementin filozofu Herakles (Yunanistan, M.Ö. VI- V yy.).
Tin, Ruh'un eş anlamlısı değil. Ruh, her birimizdeki tanrısal kıvılcım; Tin ise, aklı da içine alan ve gecenin, mitlerin, sembollerin dünyasında kendini anlatan.
Akıl ise bir şekilde bir yan ürün. Bir olgu anlamadan da gayet güzel açıklanabilir diyordu filozof ve psikopatolog Karl Jaspers, uzun sözün kısası akıl ve Ruh arasındaki fark bu. Akıl kısmidir ve örneğin subatomik fizik dünyasında var olmayan doğruluklara ihtiyacı vardır. Bu düzeyde parçacıkların aklın (ya da akılcılığın) sınırlarının ötesinde davranışlarına rastlıyoruz. Ruh ise aksine meydana getirir, açıkça gösterir, baştan çıkarır, ima eder; kafa kesen, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, erkeği kadından, bedeni zihinden tamamıyla ayıran, aklın çılgın sınırsız gücü olan Batı'nın ikil dilini konuşmaz.
Ruh rüyalarda kendini gösterir, fantezilerde, sanatta, bilgelikte ve Doğu'nun paradokslarında, Anima Mundi'nin simyalı imgelerinde, sezilerde, cinsel içgüdülerde, bilinçaltında ve aşkta anlatır kendini.
Böyle diyor çağımızın açılışını yapan filozof F.W. Nietzsche Ruh'la ilgili: “Her kim bir parça da olsa akıldan kendini özgürleştirebilmişse, artık kendini ancak dünya üzerinde bir gezgin gibi hissedebilir, bir sona doğru ilerleyen bir yolcu gibi değil... Sabah ruhunun dengesinde sessizce ağaçların altında gezindiğinde, yaprakların tepelerinden ve derinliklerinden etraflarına sadece iyi ve açık şeyler düşecektir“.
Psikolojide Ruh'un burada bahsettiğimiz şekilde değerlendirilmesini C.G. Jung ve J. Hillman'a borçluyuz. Doğu felsefesi ve ruhsal öğretilerin dışında, bu iki yazarda, psikosomatik, klinik hipnoz ve farklı alternatif tıp ve doğal ilaçların özünü kavrayabilmek için gerekli temel bilgiyi buluyoruz.
Bilimsel olguları algılamak konusunda bile gerçekten o kadar da belirleyici olmadığı ve sosyal bilimlerde de en azından Ruh'un (ki aslında bedenin) sembolik diliyle yan yana gittiği düşünülecek olursa, akıl bir tanrı gibi yüceltilmemeli.
Bedenimiz bile yalnızca aklınkinden çok daha büyük bir ifade gücüne sahiptir. Sembolik bir yöntem olmadan açıklanması mümkün olmayan binlerce tepkisini düşünmek yeterli bunun için. Beden, Ruh'un sıkıştırmalarına cevap verir, onunla titrer, onunla yakın ilişki içindedir. Hastalanması mümkün olmayan Ruh, içindeki rahatsızlığı beden yoluyla ortaya koyar ve işte böylece ülserimiz, alerjilerimiz, anoreksiyamız, bulimiamız, sedef hastalığımız, astımımız, yüksek tansiyonumuz ve diğerleri kendini gösterir.
Yani kilomuza ve başarıyla bir diyet yapabilme ihtimalimize dahi karar veren aslında Ruh'umuz. Eğer belli bir ağırlık Ruh'un ihtiyaçlarına cevap veriyorsa, yel değirmenlerine karşı savaşmaktansa bir şekilde bunun bilincine varmak yararlı olacak. Gerçekten de çok büyük fedakârlıklar sonucunda belli bir ağırlığa varılıp daha sonra organizmanın verilen kiloları fazlasıyla geri alması oldukça sıklıkla karşılaşılan bir durum. Bugün psiko-fiziksel refah, ruh ve bedenin aynı gerçekliğin kutupları olduğunun daha fazla farkında olarak, özellikle psiko-sembolik anlamda ele alınmalı.
Batının aut-aut (ya şu ya bu)'sundansa, et-et (öyle ve böyle)'ye alışık doğu toplumları için kabul etmesi daha kolay olan bu “analojik“ düşünme biçimine giriş yapmak o kadar da çabuk olmayabilir.
(Tanıtım Bülteninden)

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat